Antalya Xanthos Örenyeri

Xanthos  (Ksanthos)
Xanthos  (Ksanthos)
Fethiye-Kaş karayolu üzerinde, Fethiye’ye 46 km. uzaklıktaki Kınık Beldesinde yer alan şehir, Xanthos Nehri (bugün Eşen Çayı) kenarındaki ovaya hakim iki tepe üzerinde kurulmuştur. 

Xanthos  (Ksanthos), başlıca Likya ve Roma akropollerinden oluşan bugünkü Eşen Çayı kenarındaki ovaya hakim iki tepeüzerinde kurulmuş olan bir kenttir. 

M.Ö. 545-546 yıllarında Pers egemenliğine girene kadar bağımsızlığını sürdüren kent, M.Ö. 475–450 yılları arasında büyük bir yangın felaketi geçirmiştir. M.Ö. 2. yy.’da Likya Birliğinin başkenti olan Ksanthos, M.Ö. 42 yılında Romalıların kontrolüne, daha sonraki dönemde ise 7. yy. Arap akınlarına kadar piskoposluk merkezi olarak Bizans egemenliğinde kalmıştır. 

Yerleşen her uygarlığın inşa ettirdiği yapılarla insanlık tarihine ışık tutan bu merkez 1988 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmıştır.

Antalya Termessos Örenyeri

Antalya Termessos Örenyeri
Antalya Termessos Örenyeri
Termessos, Türkiye’nin en iyi korunmuş antik şehirlerindendir. Antalya’nın 30 kilometre kuzeybatısında yer alır. Denizden ortalama yüksekliği 200 metre olan Antalya dağları çevresindeki travertenlerden 1.665 metre yükseklikte, Güllük Dağı’nın tepesinde doğal bir platform üzerine kurulmuştur. 

Termessos, Pisidya bölgesinin "Milyas"olarak anılan güneybatı bölümünde konumlanmış önemli bir antik kenttir. 

Kent, Anadolu'nun en eski halklarından Luvi'lerin soyundan gelme Solym'ler tarafından kurulmuştur. Şehrin tarih sahnesine çıkışı, Büyük İskender’in M.Ö. 333’de kenti kuşatması ve Termesosluların güçlü bir savunma yaparak kenti teslim etmemesiyle olmuştur.

İskender’in ölümünden sonra kent Ptolemyler tarafından alınmıştır. M.Ö.189 yılında komşu şehir İsinda’yı zapt eden Termessoslular, İsinda halkının şikâyeti üzerine Anadolu’daki Roma kuvvetlerinin komutanı Manlius Vulsotarafından cezalandırılmışlardır. M.Ö. 71’de, Roma ile “dostluk ve ittifak” içinde olan Termessos’un işlerinde bağımsız olduğu ve kendi kanunlarını kendileri yapacakları konusu da Roma Senatosu’nda kabul ve tasdik edilmiştir. Şehrin Bizans döneminde ve sonraki devirlerdeki durumu hakkında hiçbir bilgi bulunmamaktadır.

Antalya Syedra Antik Kenti

Syedra Antik Kenti 
Alanya-Gazipaşa karayolunun yaklaşık 20.km.sinde Seki Köyü sınırları içerisindedir. Kente, batıda halen ayakta olan anıtsal kapı ile girilir. Kentte, Antik Çağdan günümüze değin kullanılan, içleri sıvalı doğal kaynaktan beslenen sarnıçlar vardır. Kentin su gereksinimi çok sayıdaki diğer sarnıçlarla da karşılanmaktadır. Kent içindeki bir mağarada, doğal kayaya oyulmuş nişin çevresi freskolarla süslenmiştir. Mağara dinsel amaçlı kullanılmıştır ve vaftiz mağarası olarak bilinmektedir. Kentin doğusunda, çok görkemli bir yapı kalıntısı olan hamam ile karşılaşıyoruz. Zemininde yer yer mozaik kalıntıları görülmektedir. Hamamın hemen batısında kuzey-güney doğrultusunda kentin sütunlu caddesi uzanmaktadır. Caddenin kuzeyindeki duvarda nişler yapılmıştır.1994 yılından bu yana Alanya Müze Müdürlüğü'nce yapılan kazılar sonucunda, sütunlu caddenin, 250 x 10 metre boyutlarında ve kuzeyi sütunların taşıdığı ahşap çatı ile kapalı, güneyi taş döşemeli açık yol şeklinde olduğu ortaya çıkmıştır. Oyun ve yarışlarla ilgili bilgiler içeren birçok yazıtın varlığı kente önem kazandırmıştır. Kentdeki diğer önemli yapılar tapınak, tiyatro, dükkanlar, evler ve kent surlardır. Kazılar sonucunda kentin İ.Ö.7.yüzyıldan İ.S.13.yüzyıla kadar ki tarihine ilişkin kalıntılar ortaya çıkarılmıştır.

Antalya Demre Simena Örenyeri

Antalya Demre
Kale Köyü eski Simena antik kenti üzerine kurulmuştur. 

Bulunan yazıtlardan kentin tarihini M.Ö. IV. yüzyıla kadar indirebiliyoruz. Simena kalesi Orta Çağ'da kullanılmıştır. 

Orta Çağ surlarının oluşturduğu iç kalede, kalıntıları birkaç bloktan ibaret olan bir tapınak ile bu tapınakla irtibatlı bir stoada yer almıştır. Ayrıca yine kale içinde, doğal kayaya oyulmuş 7 oturma sırası ile 300 kişilik bir tiyatro yer alır ki bu, Lykia şehirleri içinde en küçük tiyatrodur. 

Kaya mezarının üzerinde, düzgün bloklardan oluşan Roma Devri duvarı ve onun üzerinde de mazgalları ile geç devir suru vardır. 

Burada aynı anda üç ayrı devir görmek mümkündür. Kıyıda, harap durumdaki hamamın kitabesinde "Aperlai halkı ile meclisi ile birliğin diğer şehirleri tarafından İmparator Titus'a armağan edilmiştir" ibaresi bulunur. İkisi ev tipi mezar olmak üzere burada birçok mezar görülmektedir. Kulenin kuzeyinde kalan ev tipi mezarda Lykia dilinde yazıt dikkati çeker. 

Kale'den Üçağız'a bakıldığında, buranın ne kadar emniyetli bir doğal liman olduğu görülür.

Antalya Side Antik Kenti Apollon - Athena Tapınağı

Side Manavgat
Roma Barışı olarak bilinen dönemde inşa edilen iki tapınaktan biri Side Apollon Tapınağı’dır. Bu tapınak adını; ışık, güzellik ve sanat tanrısı olarak hafızalarımıza kazınmış, Side kentinin baş tanrılarından olan Apollon’dan alır. Tapınak üzerinde Korint başlıklı sütunlar bulunmaktadır. Bizans bazilikasının tam ortasında kalan Apollon Tapınağı’nın bir kısmı bazilika yapımında kullanılmak için sökülür.Roma düzeninde ve peripteros planına uygun biçimde yapılandırılan bu tapınağın büyük sütunlarından bazıları restore edilip yerlerine konmuştur. M.S 150 yıllarına dayanan tarihiyle Apollon Tapınağı, tarihi kalıntılarıyla gerçekten görülmeye değer bir mirastır.

Antalya Finike Limyra Örenyeri

Antalya Finike Limyra Örenyeri
Antalya Finike Limyra Örenyeri
Finike'ye 9 km uzaklıkta bir harabe yeri de Limyra'dır. Turunçova - Kumluca arasındaki Torunlar'da bulunan antik kent, 1216 m yüksetlikteki bir tepenin eteğinde kurulmuş olup yol üzerindedir. Limyra, Lykia'nın en eski şehirlerinden birisidir ve eski adı da Zemuri'dir. Bu şehrin varlığı M.Ö. V. yüzyıldan beri bilinmektedir. Zengin topraklara sahip olan şehir, giderek zenginleşmiştir. Lykialı Perikles, Perslere karşı Lykia Birliği'ni kurmak için Limyra'yı başkent olarak kullanmış, Lykia'nın sönmeyen özgürlük meşalesinin ateşini bu kentte yakmıştır. Bilindiği üzere M.Ö. IV. ve V. yüzyıllarda bütün Anadolu gibi Lykia da Pers egemenliği altında bulunmakta ve Anadolu, satrap adı verilen genel valilerle yönetilmekteydi. Büyük İskender M.Ö. 333 yılında Perslerin egemenliğine son vermiş, böylece Büyük İskender'in eline geçen bölge onun bıraktığı Vali Nearkhos tarafından idare edilmiştir. İskender'in ölümünden sonra paylaşılan imparatorluğun bu bölgesi; önce Antigonos'un, ondan sonra M.Ö. 301 yılında Lysimakhos'un eline geçmiştir. Bundan sonra tekrar Ptolemaiosların buraya sahip olduğunu görüyoruz. Böylece şehir kısa aralıklarla İskender'in generalleri arasında el değiştirmiştir. Ptolemaiosların yönetiminde M.Ö. 197 yılına kadar kalan bölge ve Limyra şehri nihayet bu tarihte Suriye Kralı III. Antiokhos tarafından alınarak Suriye Krallığı'na bağlanmıştır. Doğu Nekropolü'ndeki mezarlarBundan sonra Magnesia Savaşı'nda Antiokhos'un yenilmesiyle yapılan Apemaia Antlaşması'na göre Limyra, Rodos Krallığı'na verilmiştir. Ancak Lykialılar bu Rodos egemenliğinden pek hoşlanmamışlar, bu nedenle sık sık başkaldırarak Roma'nın dikkatini bu bölgeye çekmeye çalışmışlardır. Nihayet Romalılar M.Ö. 167'de bölgeye Rodos Krallığı'ndan alarak kendi kontrolleri altına tutmuşlardır. M. Ö. II. yüzyılda Lykia Birliği içinde gördüğümüz Limyra, kendi adına birlik parası bastırabilecek durumdaydı. M.Ö. I. yüzyıl ve M.S. II. yüzyıl arası, Perikles döneminden sonra Limyra'nın en parlak dönemi oluşmuştur. Ne varki M.S. 141'de meydana gelen deprem Limyra'yı alt üst etmiş, büyük zarar vermiştir. Bu depremden sonra bölgenin zenginlerinden olan Opramoas şehrin yeniden kurulmasına yardım etmiş, bu arada kitabesinden öğrendiğimize göre tiyatroyu da bu zengin şahıs yeniden yaptırmıştır. Bizans dönemi de bir hayli parlak geçen Limyra'nın bu dönemde Piskoposluk Merkezi olduğunu görüyoruz. Ancak IX. yüzyıldaki Arap akınlarından sonra şehir önemini yitirerek terkedilmiştir. Yolun kenarında Limyra'nın tiyatrosu bulunmaktadır. Tiyatro M.S. 141 yılındaki büyük depremle yıkılmış, zengin Opramoas tarafından yeniden yapılmıştır. Bugün tiyatronun tonozlu, çift diazomalı skenesi yıkılmış durumdadır. Tiyatronun karşısında, yer yer sökülen Roma ve Bizans Devri surları bulunur. Sur duvarın yukarı bir çevirme yapmakta, bunun için de Perikles'in sarayı bulunmaktadır. Surların arasından geçilirse bu kısma ulaşmak daha kolay olacaktır. Ayrıca şehrin caddesi bir derenin istilasına uğrayarak sular altında kalmış ve dramatik bir görünüşe sahip olmuştur. Tiyatronun üzerinde bulunan mezar anıtının kitabesinde Katabura'ya ait olduğu anlaşılmaktadır. Kabartmalarla süslü kaidesinin üzerinde bir lahdin yükseldiği bu anıt mezar, M.Ö. 350 tarihlidir. Katabura, Limyra Kralı Perikles'in kardeşi veya akrabası olmalıdır. Doğu nekropolünde kayaya oyulmuş ion sütunlu M.Ö. IV. yüzyıla tarihlendirilen bir mezar anıtı ile üzerinde kabartmaları bulunan bir diğer mezar dikkat çekicidir. Limyra yakınındaki Çavdır'da dere kenarında bulunan M.Ö. IV. yüzyıla ait lahit ilginçtir. Bu mezarın bir tarafında baba, diğer tarafında anne ve çocuk kabartmaları görülür. Finike'den Elmalı istikâmetine giderken yolun kuzeydoğu tarafında bulunan tepede grup halinde Lykia kaya mezarlarının nefis görüntüleri ile karşılaşılır.

Antalya Karain Mağarası Örenyeri

Karain Mağarası, Türkiye'nin en büyük doğal mağaralarından biridir. 

Denizden yüksekliği 430-450 metredir. 

Antalya'nın 30 km kuzeybatısında eski Antalya-Burdur karayoluna 5–6 km uzaklıkta bulunan Yağca köyü sınırları içinde bulunur. Antalya'ya uzaklığı 27 km'dir. 1946 yılından beri kazılar yapılmaktadır. 

Yapılan kazılardan, bölgenin günümüzden 500.000 yıl kadar önce de yerleşim merkezi olarak kullanıldığı sonucuna varılmıştır. Türkiye'nin içinde insan yaşamış en büyük mağarasıdır. Karain Mağarası, Anadolu ve Yakın Doğu tarihi açısından önemli bir paleolitik merkezdir. 

Ayrıca, verdiği bitki ve hayvan kalıntıları ile Batı Akdeniz'in eski çevresinin ortaya konmasında önemli bir rol üstlenen Karain, çevresindeki diğer mağaralarla birlikte doğal ve kültürel özellikleri dolayısıyla karma sit olarak Dünya Miras Listesi'ne önerilmektedir.

Antalya Elmalı Müzesi

Elmalı Merkez İplik Pazarı Mahallesi, 194 ada 1 parselde bulunan iki katlı merkezi plana sahip Eski Hükümet konağı restore edilerek Müze binasına dönüştürülmüştür. 

Müze binasının giriş katında idare bölümü ve girişin sol yanındaki I Nolu salonda yer alan 8 vitrindeki sergileme geç kalkolitik döneme ait Bağbaşı eserleri ile başlatılmış, Karataş Semayük’ün ilk tunç dönemi eserleri ile devam ettirilmiştir. Yine aynı katta aynı dönemlere ait mezar ve depolama kaplarından seçilmiş örnekler sergilenmektedir.3 nolu salonda Karataş Semayük mezarlık alanında bulunmuş olan 3 adet küp mezarın özgün konumlarında sergilenmiştir. I. Katın sağ yanında 1 nolu teşhir salonunda Hacımusalar Höyük ve Karaçakır kazılarında bulunan eserler teşhir edilmiştir. Diğer vitrinlerde Karaburun1, Kızılbel ve Bayındır Tümülüs kazılarında elde edilen buluntular sergilenmekte, 3 nolu salonda Likya Şehir sikkeleri, Roma imparatorluk sikkeleri sergilenmekte I. Katın sol yanında 5 nolu salonda İ.Ö 5. yüzyıl Elmalı definesine ait imitasyon örnekler sergilenmektedir. 

6 Salonda Roma Bizans dönemine ait adak stelleri lahit ve heykel parçaları günlük kullanıma ait kaplar takı ve tıbbi aletlerden seçilmiş örnekler sergilenmektedir. 7 Salonda Elmalı çevresinde bulunmuş Roma Bizans Dönemine ait mimari parçalar sergilenmektedir. 1.Katın 4 ve 8 no lu salonlarında kendi orijinal ölçülerinde rekonstrüksiyonu yapılmış olan Karaburun ve Kızılbel mezar odaları duvarlarının renkli resimleri ile ziyaretçilere sunulmaktadır. 

Arka bahçe açık teşhir alanı olarak kullanılmış burada da Helenistik, Roma, Bizans dönemi ait mezar stelleri, sütun parçaları, mimari elemanlar sergilenmektedir. Binanın bodrum katı eser deposu olarak kullanılmaktadır.

Antalya Demre Aziz St. Nicolas Noel Baba'nın Mezar Kilisesi

St. Nicolas Kilisesi
Bütün dünyada Noel Baba olarak tanınan Aziz Nikolas, Türkiye'nin Akdeniz kıyılarında önemli bir Lykia kenti olan Patara'da doğdu ve Myra'da yaşayıp gömüldü. Noel Baba'nın hikâyesi şöyle: MS 300 yılı civarında, Patara refah içindeyken, kentte yaşayan zengin buğday tüccarının bir oğlu olur ve ona Nikolas adı verilir. Doğduğunda göğün bir hediyesi, ana-babasının dualarının ve sundukları adakların bir meyvesi, fakirlerin bir kurtarıcısı olarak dünyaya geldiğine işaret edilmiştir. 

Denizcilerin ve öğrencilerin de koruyucusu olduğuna inanılan Aziz Nikolas'ın 6 Aralık 343'te 65 yaşında iken öldüğü sanılmaktadır. Myra'lılar onun adına bir kilise inşa ederek içindeki lahitte onu sonsuz uykusuna bırakmışlardır. Nişler içinde yer alan lahitlerden birinci niş içindeki akanthus yapraklarıyla süslü Roma Devri lahdinin Noel Baba'ya ait olduğu kabul edilir. Hatta Noel Baba'nın lahdi üzerindeki balık pulu deseninin, denizcilerin de azizi olmasından kaynaklandığı düşünülür.

Haçlı Seferleri sırasında 20 Nisan 1087'de Bari'den gelen tüccarlar Aziz Nikolas'ın kemiklerini çalıp Bari'ye götürdü ve yaptıkları bazilikaya gömdüler. Onun olduğu sanılan geride kalmış bir kısım kemik ise bugün Antalya Müzesi'nde muhafaza ediliyor. Aziz (St.) Nikolaos Anıt Müzesi her yıl dünyanın dört bir tarafından gelen çok sayıda ziyaretçiyi ağırlıyor.

Antalya Finike Arykanda Örenyeri

Arykanda Antik Şehri
Antalya ili, Finike İlçesi, Arif Köyü sınırları içerisinde yer alan Arykanda Antik Kenti’nin ismi Likya dilinde ’Ary-ka-wanda", "yüksek kayalığın yanındaki yer" anlamına gelmektedir.

İngiliz araştırmacı Charles Fellows, 1838’de mezar yazıtlarına ve sikkelere dayanarak Arykanda’yı keşfetmiştir. 

Arykanda’ya ait enerken buluntular M.Ö. 5. yüzyıla aittir. Kent, özellikle Roma Döneminde yoğun bir şekilde iskan edilmiş olup en parlak dönemini yaşamıştır. M.S. 3. Yüzyıldan sonra gerileme dönemi başlamıştır. 

Kolay savunulabilir ve ormanlık bir alanda gizlenmiş durumda olduğundan Arykanda varlığını M.S. 6. yüzyıl sonuna kadar şimdiki ören yerinde sürdürmüştür.

Antalya Side Tiyatrosu

Eski Pamphylia’nın en geniş limanı olan Side, denize doğru kuzey-güney yönünde uzanan küçük bir yarım adanın üzerinde kurulmuştur. Hem Strabo hem de Arrianos, Batı Anadolu’daki Aeolia’da bulunan Kyme’den göçenler tarafından kurulduğunu kaydeder. 

Tiyatro, kentin yer aldığı yarımadanın daraldığı kesimde ve şehrin merkezinde yer almaktadır. 

Tiyatronun Hellenistik bir öncü yapısı olduğu halen kanıtlanabilmiş değildir. Roma Devrinde yapı plan açısından hellenistik gelenekte yarım daireden taşan biçinde yapılmış olmasına karşın; inşa tekniği açısından Roma mimarisi geleneğinde yapılmıştır. 

Caveanın (oturma sıraları) diazomaya (basmakların ortasındaki yol) kadar olan kısmı bir yamaca yaslanmış, üst kısım ise tonozlar üzerinde eğimli olarak şekillendirilmiş düzleme oturtulmuştur. Tiyatro bu özelliği ile Anadolu'nun tekil örneklerindendir. Sahne binası üç katlıdır. Süslemelerinde Antoninler Dönemi barok özelliği görülmektedir. 

Birinci katın podyumunda Dionysos Frizi yer alır. Frizde şarap tanrısı ve tiyatronun hakimi Dionysos'un hayatı batıdan doğuya doğru kronolojik olarak anlatılmış ve doğu uçta Gigantomakhia ile sonuçlanmaktadır. Sahne binasının cephesi mimari süslemeler ve heykellerle oldukça hareketlendirilmiştir.

Antalya Manavgat Side Müzesi

Side Müzesi
Manavgat İlçesi’ne bağlı Side Beldesi’ndedir. Manavgat’a 8 km. uzaklıktadır. Roma Devrine ait agoranın karşısında bulunan, M.S 5-6.yüzyıldan kalma antik agoranın hamamı 1960/61 yıllarında restore edilerek müze haline getirilmiştir. 

Müzede Hellenistik, Roma ve Bizans devirlerine tarihlenen silah kabartmaları, yazıtlar, Eski Yunan orijinallerinin kopyası olan Roma devri heykelleri, torsolar, lahitler, portreler, ostotekler, amforalar, sunaklar, mezar stelleri, sütun başlıkları ve sütun kaideleri sergileniyor. 

Side Müzesi, Side antik kentinin Roma Devri'ne tarihlenen agorasının karşısındaki 5.–6. yüzyıldan kalma antik agoranın hamamında faaliyet gösteriyor. Müzede sergilenen eserlerin büyük bir bölümü, 1947–1967 arasında Prof. Dr. Arif Müfid Mansel tarafından Side antik kentinde yapılan kazılarda çıkarılan buluntulardan oluşuyor.

Antalya Phaselis Örenyeri

Phalesis
Akdeniz’in bütün güzelliklerini gösteren yeni açılan sahil yolundan Antalya’ya 35 km kala Phaselis levhasından sapıldığında, bir orman yolu bizi Tekirova Köyü’ndeki Phaselis’e götürür. 

Sahildeki Phaselis şehri, üç limana sahip oluşu, konumu ve zengin orman bölgelerine yakınlığı nedeniyle MÖ 690'da Rodoslular tarafından tercih edilerek bir koloni olarak kuruldu. Kentte deniz ticareti en önemli gelir kaynağıydı. Phaselis erken dönemlerde su ihtiyacını kuyu ve sarnıçlarla karşılarken Roma Çağında şehrin kuzeyindeki bir kaynaktan su kemerleriyle Hadrianus Agorası'nın arkasındaki tepeye suyu getiriyorlar, buradan künkler ve kanallarla kent içine dağıtıyorlardı. 

Şehrin esas kalıntıları askeri limanla güney limanı birbirine bağlayan ana caddenin iki yanında bulunur. 125 m uzunlukta 20–25 m genişlikteki ana caddenin her iki yanında üçer basamakla çıkılan kaldırımlar yer alır. Cadde ortalarda bir meydan oluşturduktan sonra güney limanına ulaşır. Düzgün taşla döşenen bu caddenin altında kanalizasyon ve drenaj sistemi vardır.

Antalya Perge Örenyeri

Antalya
Perge Mermer Sütunlar
Pamphylia’nın önde gelen şehirlerinden biri olan Perge, Kestros (Aksu) Nehri’nin 4 kilometre batısında iki tepe arasındaki geniş bir ovanın üzerinde kurulmuştur. 

Perge Antik Kenti'ne girdiğinizde, sizi Kocabelen Tepesi'nin güney eteklerine inşa edilmiş Yunan-Roma tipi tiyatro karşılar. Tiyatrodan şehre giden asfalt yolun sağında eski çağlardan günümüze kalan en iyi korunmuş stadyumlardan biri vardır. Şehir surlarının dışında kalan dikkate değer bir başka kalıntı da Bithynia Valisi Plancius Verus'un kızı Plancia Magna'nın lahdidir. İçerideki avlunun kuzey ucunda Perge'nin en görkemli yapısı olan Hellenistik giriş kapısı vardır. 

Sanatçılar tarafından mermer bir kente dönüştürülen Perge, modern şehir planlamacılarını kıskandıracak kusursuz şehir planıyla gerçekten muhteşemdi. Şehrin görkeminin tam olarak anlaşılabilmesi için Antalya Müzesi'nin ziyaret edilip Perge'den çıkarılıp burada sergilenen yüzlerce heykelin de görülmesi gerekir. Pamphylia'nın önde gelen şehirlerinden biri olan Perge, Kestros (Aksu) Nehri'nin 4 kilometre batısında iki tepe arasındaki geniş bir ovanın üzerinde kurulmuştur. Perge'de kutsal sayılan tanrı ve tanrıçalar arasında Artemis'in önemli bir yeri vardır. 

Perge'nin yetiştirdiği ünlü kişiler arasında Fizikçi Asklepiades'den, felsefeci Varus'tan ve matematikçi Apollonios'tan söz edilebilir. Kentteki kazı çalışmaları Türk arkeologlar tarafından 1946'dan beri devam etmektedir.

Antalya Patara Örenyeri

Kaş Patara
Patara antik kenti Fethiye - Kalkan arasındaki bereketli Xanthos vadisinin güneybatı ucunda yer alır. Ana yoldan Gelemiş yoluna sapıldığında 5 km.lik yol bizi Patara harabelerine götürür.

Fethiye-Kalkan arasında Xanthos vadisinin güneybatı ucunda bugünkü Ovagelemiş Köyünde yer alan Patara Antik Kenti, Likya'nın en önemli ve en eski şehirlerinden biridir. Akdeniz Üniversitesinden Prof. Dr. Fahri Işık ve ekibi tarafından 1988 yılından beri kazıları sürdürülen Patara Antik Kenti, arkeolojik ve tarihsel değerlerinin yanında Akdeniz kaplumbağaları Caretta-Carettaların milyonlarca yıldır yumurtalarını bırakıp yavruladıkları ender sahillerden biri olması ile de ayrı bir öneme sahiptir. İ.Ö.13.y.y.'a ait Hitit metinlerinde şehrin adı Patar olarak geçmektedir. Tepecik Akropolü'nde ele geçen seramik parçaları, Orta Tunç çağı özelikleri içerirken, yine Tepecik'in doğu yamacı eteklerinde ortaya çıkarılan, Demir Çağı öncesine ait taş balta Patara'nın tarihinin ne kadar eskilere gittiğini göstermektedir. Xanthos vadisinde denize açılabilecek tek yer olması nedeniyle tarih boyunca önemli kent olma özelliğini her çağda devam ettirmiş olan Patara'nın yazıt ve sikkelerde Likya dilindeki adı Patara olarak geçer. Patara İ.Ö. 3.y.y.'da Ptolemaios egemenliğine girmesiyle Likya'nın önder kenti durumuna gelir. İ.Ö. 2.y.y.'ın başında Likya'nın Seleukos Krallığı tarafından kontrol edilmeye başlanmasıyla Patara Likya'nın başkenti gibi kabul görür. Bu durum Patara'nın Roma'ya karşı özerkliğini ve Rhodos'a karşı da bağımsızlığını kazandığı İ.Ö.167/68 yılında resmileşir ve Patara Likya Birliğinin başkenti olur. Başkentte Helenistik dönemde inşa edilen Meclis Binası ve Tiyatro gibi anıtsal yapılar bu tarihsel süreçle paralellik gösterirler. Roma egemenliğine geçtikten sonra da önemini yitirmeyen Patara, Roma valiliklerinin adli işlerini gördüğü bir merkez oluşu yanında Roma'nın doğu eyaletleriyle bağlantısını kurduğu bir deniz üssü olarak da önemini korumuştur. İ.S. 43 yılında Likya, Roma eyaleti olurken, İS. 74'de Likya ile Pamphylia birleştirilerek tek eyalet haline getirilir ve Patara'nın başkentliği devam eder. Apollon'un önemli bir kehanet merkezi olarak ün yapmış olan Patara aynı zamanda Anadolu'dan Roma'ya nakledilen tahılların depolandığı ve saklandığı bir limandır. Bizans döneminde de önemini devam ettiren kent Hristiyanlar için önemli bir merkez olmuştur. "Noel Baba" diye anılan Saint Nicholaos, Pataralıdır. Ayrıca St. Paul Roma'ya gitmek için Patara'dan gemiye binmiştir. İmparator Konstantin'in başkanlık ettiği İ.S. 325'teki İznik konsülünde Lykia'nın tek imza yetkilisi Piskopos Eudemos'un Patara Piskoposu oluşu kentin bu devirde de gözde oluşunun kanıtıdır. Ortaçağ boyunca önemini sürdüren Patara Türklerin gelmesiyle de önemli bir merkez olarak günümüze ulaşmıştır. Şehre günümüz kalıntılarına giriş, görkemli ve çok iyi korunmuş Roma zafer takından yapılmaktadır. İ.S. 100 yıllarında bölge valisi adına inşa edildiği, kitabelerinden anlaşılmaktadır. Takın batısındaki tepenin yamaçlarında, Likya tipi lahitlerin bulunduğu mezarlık alanı uzanır. Kentin en güney ucunda Kurşunlu Tepeye yaslanmış olan Tiyatronun depremden sonra İ.S. 147 yılında yeniden inşa edildiği yazıtlardan anlaşılmaktadır. Tiyatronun yaslandığı Kurşunlu Tepe şehrin genel görünümünün seyredildiği en güzel köşedir. Buradan şehrin diğer kalıntıları; Vespasian Hamamı, Korinth Tapınağı, ana cadde, liman ve tahıl ambarı rahatlıkla izlen e bil ir. Tepen in kuzeybatısındaki bataklığın arkasındaki tahıl ambarı (granarium), Patara'nın günümüzde kalmış anıtsal yapılarından biri olup, İmparator Hadrian ve eşi Sabina tarafından İ.S. 2.y.y.'da yaptırılmıştır. Tiyatronun kuzeyinde Likya Birliğinin başkenti olan Patara'nın, toplantılara ev sahipliği yaptığı Parlamento Binası yer almaktadır. Şehrin suyu yaklaşık 20 km. kuzeydoğusundaki İslamlar Köyü yakınlarında, Kızıltepe yamacındaki kayalıktan getirilmiştir. Kaynakla şehir arasında, Fırnaz iskelesinin kuzeyindeki; mahallen "Delik Kemer" olarak adlandırılan bölüm ise suyollarının en anıtsal bölümüdür. 

Antalya Olympos Örenyeri

Antalya
Olympos Sönmeyen Ateşin Kenti
Antalya-Finike yolundan Olympos’a gitmek için Ulupınar’dan harabe levhasının olduğu yola sapmak gerekir. Dar fakat nefis güzellikteki yol bizi Olympos’un sahiline kadar indirir.

Olympos, Lykia Birliği'nin önde gelen antik kentlerinden biriydi. Helenistik Dönem'de kurulmuş olan kent, MÖ 1. yüzyılda korsanların yerleştiği bir yer haline gelmişti. MÖ 78'de Roma komutanı Servilius İsaurieus Olympos'u korsanlardan temizleyerek Roma topraklarına kattı. Kent, Roma Dönemi'nde hemen yakınındaki tabii gazların sürekli olarak kendi kendine yandığı Çıralı'daki demirci tanrı Hephaistos kültüyle büyük bir ün kazandı.

Olympos, içinden geçtiği dereciğin iki yanına yayılır. Kumsaldan da görülen ve mezarların üzerinde bulunan yüksek tepe kentin akropolüdür. Üzerindeki yapı kalıntıları ise Ortaçağ'da bir kale şekline sokulan surlara aittir. Irmak, kenarlarına yapılan poligonal teknikteki duvarlarla kanal haline sokuldu, bugün de izleri görülen köprüyle iki yaka birleştirildi.

Olympos Örenyeri'nde klasik Roma dönemi tiyatro yapısı, bazilika ve hamam yapısı görülebilir.

Antalya Demre Myra Örenyeri

Antalya
Antalya’nın Kale (Demre) ilçesinde bulunan Kaş - Finike arasındaki çarpıcı kaya mezarlarıyla ünlü Myra’ya düzgün bir yolla kolayca ulaşılır. 

Aziz Nikolas'ın piskoposluk yaptığı yer olması sayesinde ününü tüm Ortaçağ boyunca sürdüren Myra önemli bir Lykia kentiydi. Adı "Yüce Ana Tanrıça'nın yeri" anlamına gelen kent, ilk olarak bugünkü kaya mezarlarının üzerindeki tepede kurulmuştu. Daha sonra aşağıya inerek genişleyen Myra, II. Theodosion (408–450) zamanında Lykia bölgesinin başkenti oldu. Şehir 7. yüzyıldan 9. yüzyıla kadar devamlı Arap akınlarına uğradı ve sonunda 809'da zapt edildi. Bu akınlar sonucunda, kentin en önemli yapısı olan St. Nikolas Kilisesi 1034'te yıkıldı. 

Myra'nın su ihtiyacını karşılayan, Demre deresinin aktığı vadi kenarındaki kaya yüzüne açılan kanallar bugün hâlâ görülebiliyor. Kentin görkemli tiyatrosu da günümüze oldukça sağlam halde ulaşmış durumda. Myra'nın muhteşem kaya mezarları, hemen tiyatronun üzerinde ve doğudaki "nehir nekropolü" denen alanda olmak üzere iki yerde toplanıyor.

Ayrıca Demre Andriake Örenyeri ve Likya Uygarlıkları Müzesini de gezmenizi tavsiye ederiz..

Antalya Müzesi

Müzede Anadolu'nun en eski yerleşmesi olan Alt Paleolitik Çağ'dan Roma Devri'ne kadar olan dönemi kapsayan bir koleksiyon ve Anadolu'da Osmanlı kültürünü yansıtan bir etnografya koleksiyonu sergileniyor. 

Birinci Dünya Savaşının sonunda, Antalya'nın İtalyan işgali altında bulunduğu sıralarda bazı İtalyan arkeologları, medeniyet adına olduğunu ileri sürerek, merkez ve yakın çevredeki ören yerlerinde ele geçirdikleri çeşitli arkeolojik değerleri İtalyan Konsolosluğu'na taşıma girişimlerinde bulunmuşlardı. Bu girişimleri durdurmak amacıyla, Sultani öğretmeni olan Süleyman Fikri Bey 1919'da Antalya mutasarrıflığına başvurarak, kendisini fahri Âsâr-ı Âtika memuru tayin ettirmiş ve öncelikle merkezdeki eski eserleri toplayarak Antalya Müzesini kurma yoluna gitmişti. 

1922'de Alaeddin Camiinde kurulan, daha sonra 1972'de bugünkü binasına taşınan Antalya Müzesi 13 teşhir salonu, çocuk bölümü ve açık hava galerilerinden oluşuyor. Sergilenen eserlerin tamamı yöreye aittir. Müzede doğa tarihi ve prehistorya koleksiyonu, tanrı ve imparator heykelleri, mezar kültlerine ait eserler, sikkeler, mozaik ve ikonalar ile etnografya eserleri görülebilir. Müze, 1988 yılında Avrupa Konseyi Özel Ödülü'nü aldı.

Antalya Atatürk Evi Müzesi

Müzenin bulunduğu bu bina iki katlı yığma taş duvarlı bir yapıdır.Bir dönem valilik binası olarak kullanılan ve Atatürk'ün Antalya'ya ziyaret edeceği haberi üzerine Antalyalıların birkaç günde içini temizleyip döşeyerek, Atatürk'e hediye ettikleri yirminci yüzyılın başlarına tarihlenen Atatürk Evi, iki katlı, üzeri kiremit çatı, taş bir yapıdır. Girişinde uzun bir hol, holün sağında bir salon, bir oda, banyo ve mutfak, solonda da iki oda ve üst kata çıkan merdiveni vardır. Üst katta ise, holden ayrı olarak birisi balkonlu olmak üzere yedi odası vardır.

Atatürk'ün ölümünden sonra, Antalya Atatürk Evi, Özel İdareye geçmiş, 1939'da Akşam Kız Sanat Okulu ve Kız Enstitüsü binası olarak kullanılmıştı. 1952 yılında Tarım Bakanlığı'na devredilen ev, son yıllara kadar Teknik Ziraat Müdürlüğünün büroları olarak kullanılmıştır. 1984 yılında ev, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devredilmiş, şehrin yeni imar planı uygulaması sırasında caddede kaldığı için yıkılmış ve yıkılan binanın aynısı Kepez Elektrik şirketi tarafından biraz geri çekilerek yeniden yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı, iki katlı, iki cepheli, üzeri kiremit örtülü kırma çatılı taş-tuğla duvarlı olan bina 1986 yılından beri Atatürk Evi ve Müzesi olarak hizmet vermektedir. onarılmış, Atatürk Müzesi olarak 1986 yılında ziyarete açılmıştır.

Antalya Aspendos Örenyeri

Antalya
Aspendos
Aspendos bölgede kendi adına madeni para bastıran ilk şehirlerden biridir. Yunan efsanesine göre, şehir Truva Savaşı'ndan sonra Pamphylia'ya gelen kahraman Mopsos liderliğindeki Argive kolonicileri tarafından kurulmuştur. 

Aspendos'ta en göze çarpan yapı kuşkusuz yaklaşık 12.000 kişilik, iyi korunmuş amfitiyatrodur. Tiyatronun yanında bir bazilika bulunur, kentin diğer kalıntıları ise tiyatronun arkasında, akropolün yukarısında yer alırlar. Aspendos'un gözden kaçırılmaması gereken bir diğer kalıntısı da su kemerleridir. Kuzeydeki dağlardan şehre su getiren 1 km uzunluğundaki bu kemerler dizisi olağanüstü bir mühendislik becerisini ortaya koyar ve eski çağlardan günümüze kalan nadir örneklerdendir.

Antalya Demre Andriake Örenyeri ve Likya Uygarlıkları Müzesi

Likya Uygarlıkları Müzesi Antalya Demre İlçesi Çayağzı bölgesinde Myra Antik Kentinin liman şehri olan Andriake Örenyeri içinde tarihi bir binada kurulmuştur.

Bugünkü Demre İlçe merkezinde ve civarında yer alan Myra Antik Kenti, aynı adı taşıyan ova üzerinde kurulmuştur. Myros nehrinin (bugunkü Demre Çayı) batısındaki ulaşıma elverişli kanal ile şehrin denizle bağlantısı sağlanmaktaydı. Kanalın diğer yanında yer alan Andriake (Çayağzı) limanından da bölgenin deniz ulaşımı ve ticareti yürütülmekteydi. Myra Antik Kenti özellikle Likya Dönemi kaya mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi Aziz Nikolaos Kilisesi (Noel Baba) ile ünlüdür. Kaya mezarları, Likçe yazıtları ve sikkeler, Myra’nın en azından İ.Ö. 5. yy.dan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösterirler. Strabon’un verdiği bilgiye göre Likya Birliğinin altı büyük kentinden biri olan Myra, Likçe yazıtlarda Myrrh adıyla anılır. İ.S. 2. yy. Myra’nın büyük bir gelişmeye sahne olduğu dönemdir. Likya Birliğinin Metropolisi olan şehirde, Likyalı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı inşa edilmiş ve onarılmıştır. Bizans Döneminde ise Myra, dini yönden olduğu kadar idari yönden de önde gelen şehirlerden biri olmuştur. Günümüze dek ulaşan ününü, Aziz Nikolaos’un (Noel Baba) İ.S. 4. yy.da şehrin piskoposu olmasına ve ölümünden sonra aziz mertebesine ulaşıp adına kilise yapılmasına borçludur. Myra, 7. yy.dan itibaren gerek deprem, su baskını ve Demre Çayının getirdiği alüvyonlar, gerekse Arap akınları sebebiyle önemini yitirip 12. yy.da köy hüviyetine dönüşmüştür. Günümüz kalıntılarını, akropolün güney eteğinde yer alan tiyatro ile her iki yanında yer alan kaya mezarları oluşturur. Yapılan araştırmalara göre bugün oldukça sağlam durumda olan Roma Dönemi surlarının dışında, Helenistik hatta İ.Ö.5.y.y.’a tarihlenen sur kalıntılarına akropol tepesi ve çevresinde rastlamak mümkündür. Akropolün güney eteğinde yer alan tiyatro, gerek oturma sıraları gerekse sahne binası ile iyi korunmuş bir Roma Dönemi tiyatrosunun özelliklerini yansıtır. Sahne binası ikinci katın yarısına kadar ayaktadır. Tiyatronun hemen iki yanında, kabartmalı veya düz kaya mezarları yer alır. Likyalıların ahşap ev mimarisinin kaya mezarlarına en iyi uyarlanmış örnekleri olan Myra mezarlarının içinde, ölüyü ve yakınlarını betimleyen kabartmalı mezar, en ilginç örneklerden biridir. Ayrıca yine kabartmalı veya kitabeli birçok kaya mezarı, kayalığın güneye bakan yüzünde üst üste veya yan yana sıralanmaktadır. Tiyatro yakınındaki şehir merkezine giderken yolun solundaki hamam kalıntıları ise Roma Dönemi tuğla mimarisinin erken ve ilginç örneklerini oluştururlar. Şehrin su ihtiyacı, Demre Çayının aktığı vadi kenarındaki kayaya oyulmuş kanallarla karşılanmaktaydı. Likya konfederasyonunda 3 oy hakkına sahip 6 şehirden biri olan Myra’nın “En parlak kent” unvanıyla anılması ne denli önemli bir kent olduğunu göstermektedir. Myra’nın Likya konfederasyonuna ait sikkelerin yanında kendi adıyla basılmış sikkelerinde, şehrin ana tanrıçası Artemis’in Anadolu’nun en eski tanrıçası Kybele formunda temsil edilmiş olması ayrı bir önem taşımaktadır. İ.S. 5.yy.da Likya eyaletinin başkenti olan Myra’nın, St. Paul ve arkadaşlarının uğradıkları şehir olması Hıristiyanlıkça da özel bir önem taşımaktadır. 

Antalya Alanya Müzesi

Alanya Müzesi 1967 yılında inşa edilmiştir.Bölge tarihine ışık tutacak birçok eseri içerisinde barındırmaktadır. 2012 yılında tamamlanan yenileme çalışmalarından sonrası Alanya ve çevresinin tarihine uygun bir kurgu ile tasarlanmıştır. Teşhir salonları; Anadolu uygarlıkları, Gemi ve Denizcilik bölümü, Herakles Salonu, Alanya Kalesi bölümü ve sikke bölümü gibi başlıklar altında düzenlenmiş, ana salonda yer alan vitrinlerin konu başlıkları ise mitoloji, ticaret, spor-sağlık olarak belirlenmiş aynı salonda figürünler, cam eserler ve takı konuları içerisinde değerlendirilebilecek eserler sergilenmektedir. Bahçesinde bulunan açık teşhirde ise ostotekler, farklı dönemlere ait yazıtlar, ve lahitler sergilenmektedir.

Antalya Alanya Kalesi Ehmedek Örenyeri

Alanya Kale’sinin kuzey yamacında Hellenistik-Bizans döneminden kalan surların üzerine Selçuklu döneminde korunaklı bir alan olarak yeniden inşa edilmiştir. Giriş kapısındaki kitabeden 1227 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır.. Üçer kuleli iki bölümünden oluşan Ehmedek bölümü, kara saldırılarına karşı stratejik bir yerde ve aynı zamanda sultanın sarayının bulunduğu iç kaleyi de koruyacak konumdadır.Sarnıçların kuzeyinde plan itibari ile birbirine benzemeyen üç adet mekan vardır. Bu mekanların yaşam alanı olarak düzenlenmiş oldukları varsayılmaktadır. Pencere açıklıkları ve duvar sıvası üzerinde Osmanlı döneminden kalma gemi grafitileri (sıvaya kazınarak çizilmiş resimler) görülebilmektedir. 

Ortadaki geniş mekan da oturma mekanı olarak tasarlanmış olmalıdır. Her iki cephesinde de muntazam aralıklarla açılmış pencereleri ve dört köşesinde açık ocak yerleri vardır. Kuzeybatı köşede yaklaşık 2 metrekarelik kubbeli, bir mekan vardır ve bu mekan bir hamamdır.

Antalya Alanya Kalesi

Alanya Kalesi
Denizden ve karadan zor ulaşabilirliği nedeniyle tarih boyunca bir yerleşim alanı olan Alanya Kalesi, Anadolu'yu süsleyen yüzlerce kaleden günümüze kadar ayakta kalabilen en iyi korunmuş kalelerden biridir. 

6,5 km. yi bulan sur uzunluğu, 140'ı bulan burçları, içindeki 400'e yakın sarnıcı, yazıtlı kapılarıyla Selçuklu sanatını en iyi yansıtan bir açık hava müzesi görünümündeki kalenin ilk iskân tarihi Hellenistik Dönem'e kadar inse de yapı bugünkü ihtişamına asıl olarak Selçuklular zamanında kavuşmuş.

İçkalenin orta kısmında yer alan tuğladan yapılmış iki adet Selçuklu Dönemi su sarnıcı bugün de işlevini sürdürüyor. Yapı içindeki başlıca yapılar, batı hariç diğer cephelerde kale duvarlarının içine dayandırılarak inşa edilmişler. Kalenin ortasında, yonca yaprağı planlı küçük Bizans kilisesinin günümüze kadar ayakta kalması, Selçuklu'nun farklı dinlere ve bu dinlerin yapılarına duyduğu saygının güzel bir örneğini oluşturuyor. 

Yapıya Alaeddin Keykubat döneminde eklenen ve Selçuklu sanatının eşsiz örneklerinden biri olan sekizgen planlı Kızılkule günümüzde Alanya'nın simgesi haline gelmiş durumda. Kalenin yapımı sırasında Antikçağ'a ait devşirme malzemeden yararlanılmış. Her yüzdeki mazgallar, gözetleme pencereleri, düşmana zift ve kaynar su dökmeye yarayan önleri peçeli delikler hâlâ görülebiliyor. Kale kompleksi içindeki tersane de Selçukluların denizle ilk buluşmasını simgelemesi açısından önemlidir. Giriş kapısında, sultanın armasını taşıyan ve rozetlerle süslü olan yazıtta, bu tersanenin Selçukluların Sinop'tan sonra ikinci deniz üssü olması nedeniyle Alaaddin Keykubat'a verilen "İki Denizin Sultanı" unvanı yer alıyor.

Antalya Alanya Atatürk Evi Müzesi

Antalya Alanya Atatürk Evi Müzesi
Geleneksel Alanya evlerinden olup, üç katlı ahşap kagir bir konaktır. Müzenin birinci kat odalarında Anıtkabir Müzesinden getirilen Atatürk’ün kişisel eşyaları ile fotoğraflar ve Atatürk’ün Alanyalılara yazmış olduğu telgraf sergilenmektedir. İkinci kattaki odalar ise döneminin özelliklerini yansıtan mobilyalar ile geleneksel ve çevreye özgü etnografik eşyalarla donatılmıştır ve tematik bir sergileme yapılmıştır.Evin yapım tarihi kesin bilinmemekle birlikte ustasının Beyri Usta olduğu söylenmektedir. Ev sahibi Tevfik Azakoğlu tarafınca Kültür ve Turizm Bakanlığına bağışlanmış, onarıldıktan sonra 30 Nisan 1987 yılında Atatürk Evi Müzesi olarak hizmete girmiştir.

Müzenin birinci kat odalarında Anıtkabir Müzesinden getirilen Atatürk’ün kişisel eşyaları ile fotoğraflar ve Atatürk’ün Alanyalılara yazmış olduğu telgraf sergilenmektedir. İkinci kattaki odalar ise döneminin özelliklerini yansıtan mobilyalar ile geleneksel ve çevreye özgü etnoğrafik eşyalarla donatılmıştır.2010 yılında başlayan onarım ve teşhir çalışmaları tamamlanarak Müze büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 1935 yılında Alanya’ya geliş tarihi olan 18 Şubatta 2011 tarihinde resmi açılışı yapılarak onarım sonrası ziyarete açılmıştır.

Antalya Alanya Arkeoloji Müzesi

Antalya Müzeleri
Arkeolojik ve etnoğrafik eserlerin korunmasına ve sergilenmesine yönelik olarak 1967 yılında iki seksiyon halinde ziyarete açılmıştır. Bölgedeki antik kentlerde bulunan eserlerin artması ve depolanması, zaman içinde bir müze açma gerekliliğini doğurmuş ve bugünkü Arkeoloji Müzesi açılmıştır. Müzenin ilk açılışında, bölgede henüz kalıntılarına rastlamadığımız ancak, Anadolu kronolojisini tamamlaması bakımından gerekli olan Eski Tunç, Urartu, Frig ve Lidya dönemine ait eserler, Ankara Anadolu Medeniyetler Müzesinden getirilerek Arkeoloji seksiyonunda sergiye sunulmuştur. Alanya çevresinde bulunan ve İ.Ö. 625 yılına tarihlenen Fenike dilindeki yazıt da bölgede bulunan en erken eser olarak müzemizde sergilenmektedir. Bunların yanı sıra Helenistik, Roma ve Bizans dönemine ait, bronz, mermer, pişmiş toprak, cam ve mozaik buluntular ile Karamanlıca dilindeki iki adet yazıt ve arkaik, (İ.Ö.7-5yy)Klasik, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerine ait sikkeler de yine Arkeoloji seksiyonunda ayrı bir bölüm halinde yer almaktadır. Büyük salonun doğusunda bulunan açık alan, kapalı bir salon şekline dönüştürülmüş ve bir kapı ile Arkeoloji salonundan geçiş sağlanmıştır. Herakles heykeli ile Hylas mozaiğinin sergilendiği bu mekanda Herakles heykelinin bulunuş öyküsü ve mitolojideki yeri resimlerle anlatılmaktadır. Etnoğrafya seksiyonunda ise Türk İslam eserleri ve dönemin ilköğretim müdürlüğünden devredilen eserler ile Alanya çevresinden derlenen ve bölgenin etnoğrafik özelliklerini yansıtan, giysiler, işleme örnekleri, silahlar, günlük kullanım kapları, takılar, el yazmaları ve yazı takımları gibi objeler ile bir Alanya evine ait günlük oda bölümü oluşturularak sergilenmektedir. Ayrıca müze bahçesinde de Roma, Bizans ve İslami dönemlere ait taş eserler (mezar taşları ve yazıtlar) mozaik ve Anadolu’da tarım sergisi vardır.

Ankara Roma Hamamı

Ankara Müzeleri
Ulus Meydanından Yıldırım Beyazıt Meydanına uzanan Çankırı Caddesi üzerinde, Ulus'tan itibaren yaklaşık 400 metre uzaklıkta, yolun batısında, caddeden 2.5 metre kadar yükseklikte yer alan Roma Hamamı, III. Yüzyılda Septimius Severus'un oğlu Roma İmparatoru Caracalla (212-217) tarafından Sağlık Tanrısı Asklepion adına yapılmıştır. 

Bugün Roma Hamamı olarak adlandırılan bu platformun bir höyük olduğu, en üstte Roma Çağı (Kısmen Bizans ve Selçuk katları), onun altında Frig Devri yerleşmesinin kalıntıları tespit edilmiştir.

Hamam 80 x 130 metre boyutunda, taş ve tuğladan yapılmıştır. Çankırı Caddesindeki girişi ile, sütunlu bir revak kalıntısının çevrelediği geniş bir alana yayılan ve Palaestra denilen beden eğitimi ve güreş yapılan yere girilmektedir. Bu kısmın sağ tarafında yer alan sütunlu yolun üzerinde dört köşeli ve yuvarlak birçok yazılı sütun bulunmaktadır.

Ankara Gordion Müzesi Tümülüs ve Örenyeri

Gordion
1963 yılında bugün Yassıhöyük olarak tanınan 500 nüfusa sahip bir küçük köyün yanında kuruldu. Bugün Gordion Müzesi'nde kronolojik bir sergileme sunulmakta, her dönem karakteristik örneklerle temsil edilmektedir. 

Üç vitrinde Eski Tunç Devri eserleri, bunu takiben Kral Midas ile son bulan Erken Frig Dönemine ait eserler yer almaktadır. Bu eserler içinde Erken Demir Çağına ait el yapımı çanak-çömlekler, Erken Frig Çağına ait Demir aletler, tekstil üretim aletleri sergilenmektedir. 

Yeni sergi solonunda Panoramik vitrin içinde M.Ö. 700 yıllarına tarihlenen tahrip katına ait tipik bir yapı sergilenmektedir. 

Yeni salonun geri kalan kısmında M.Ö. 6 - M.S. 4. yüzyıla ait ithal edilmiş Yunan seramiği, Hellenistik Çağ ve Roma Dönemine ait malzemeler sergilenmektedir. 

Son bölümde ise ziyaretçiler Gordion’da ele geçen mühür ve sikke örneklerini izleme imkânı bulmaktadırlar.

Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi

Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi
Ankara Resim ve Heykel Müzesi, mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından Türk Ulusunun Büyük Lideri Atatürk yönetiminde 1927 yılında kurulmuştur. Binanın 1980’de onarılmasının ardından açılan müze, kısa bir zaman süresi içerisinde modern bir müzenin tüm özelliklerine sahip bir kuruluş haline gelmiştir. Müze, günümüzde diğer sanat dallarıyla karşılaştırıldığında çok daha kısa bir tarihe sahip Türk resim ve heykel sanatının gelişmesinde büyük rol oynayan sanatçıların en göze çarpan eserlerinin sergilendiği bir sanat merkezi haline gelmiştir. Türk plastik sanatının oluşum ve gelişim dönemlerini yansıtan sanat eserleri koleksiyonlarının ve bunların sınıflandırmalarının bulunduğu ve bu alandaki boşluğu dolduran plastik sanat kütüphanesi devlet, yurtiçi, yurtdışı ve de yabancı elçiliklerin bağışlarıyla ve yeni satın almalarla her yıl zenginleştirilmekte, bu alanda çalışma yapan araştırmacıların ihtiyaçlarına burada bulunan Türk sanatçılarının arşivleri yeterli ölçüde cevap vermektedir Müzenin en önemli sorumluluklarından biri olan sanat eserlerinin korunması, sıcaklıktan ve nemden kaynaklanan problemleri çözerken, en başarılı sonuçları veren yöntemler kullanılarak yapılmaktadır. Bütün koruma önlemlerine karşın eserlerde olabilecek herhangi bir zarar için uzmanlar tarafından oluşturulmuş ayrı bir bölüm müze içerisinde yer almaktadır. Bina’nın 1980 yılında ve de sonraki yıllarda onarıldığında hem amatör hem de profesyonel sanatçılara hizmet veren resim, heykel ve seramik atölyelerinin oluşturulmasına büyük bir önem verilmiştir. Güvenlik nedeniyle tüm bina kapalı devre televizyon sistemi, ultrasonik ve yangın alarmı sistemleriyle donatılmıştır böylelikle müzenin her kısmı kontrol edilebilmektedir. Halk tarafından müze imkanlarının üzerinde talep edilen resim ve orijinal yazı kurslarının yanı sıra Türk Süsleme Sanatları, seramik ve heykel için de özel atölyeler (kurs) en kısa zamanda açılacaktır. Uluslararası kültür antlaşmaları çerçevesinde Türkiye’de yapılması planlanan resim,heykel,seramik, yazı sanatları ve fotoğraf sergileri sürekli sergiler için ayrılan üç galeride sergilenmektedir, bunun için yabancı ülkelerin eserleri Türk Devleti’ne bildirilmelidir. Bunun yanı sıra Müzeler koleksiyonundan seçilen Türk sanat eserleri de uluslararası antlaşmalar çerçevesinde yabancı ülkelerde sergilenmektedir. Bu sergilerin yanı sıra kişisel sergiler ve yarışma sergileri Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen Müzenin diğer faaliyetleri arasındadır. Onarımlar sırasında özgün(orijinal) haline dönüştürülen tarihi büyük salon konserler, tiyatro oyunları ve sinema gösterimleri için kullanılmaktadır. Çağdaş Sanat Müzelerinin tüm doğal özelliklerini içeren, modern kafeteryası, satış mağazaları ve ses düzeniyle halka hizmet veren bu kurum eski sanat eserleri için düzenlenen bir sergi sarayının ötesine gitmektedir.

Ankara Augustus Tapınağı Örenyeri

Ankara Augustus Tapınağı
Augustus Tapınağı
Roma İmparatorluğundan Augustos tarafından Kybele ve Men Kutsal alanının üzerine muhtemelen İ.Ö. 25-20. Yüzyıllarda yapılmıştır. 36 x 54.82 M. boyutlarındaki Mermer tapınak, 2.m. yüksekliğindeki çok basamaklı bir podyum üzerinde durmaktadır. Kısa kenarlarında 8, uzun kenarlarında 15 er İon sütunun yer aldığı psevdodipte Ros planlı yapı batıya yöneliktir. İç yapı (Naos) üç bölümlü olup, arka bölümde Duvarlar(Antalar) arasında 2. Giriş tarafında (Pronaos) ise ataların önünde 4. Korinth. Sütunu yer almaktadır. Tapınak Augustus'un yaptığı işleri aktaran kitabeleri ile önem taşır. Aynı konuyu içeren Latince yazıtların Pisi dia Antiocheia'sında (Yalvaç), Yunanca yazıtların ise Frigya Apollania'sında (Uluborlu) ele geçmesine karşın Augustus Tapınağı yazıtları en iyi korunmuş olanıdır. Dünyada Ankara anıtı (Monumentum Ankyranum) olarak bilinen ve "Index rerum Gestarum" adlı bu kaynak tapınağın duvarlarına Yunanca ve Latince olarak iki dilde yazılmıştır. Latince yazıtlar Pronaos'taki Anta iç ve uç duvarlarını, yunanca yazıtlar ise Naus'un güneybatı dış duvarına Augustus'un ölümünden sonra yazılmıştır. Hiristiyanlar tapınağı kiliseye çevirerek Cellanın güney duvarına üç pencere açmış, Naos'un arkasına yer altında tonozlu bir mekan (cryptos) inşa etmişlerdir. Ankara İ.S. II. yüzyıl sonlarında Türkler tarafından alınmış, Hacı Bayram Camii tapınağın kuzey batı köşesine bağlantılı olarak 15 ci yüzyılda inşa edilmiştir. 1834 yılında Cellanın kuzey duvarının tahrip olmasına karşın, Büyük Kapı Cella ve Pronaos ile tapınarak günümüze kadar korunabilmiştir. Tapınak, Fransız Ch. Texıer ve G. Perrot ile Alman M. Schede ve D. Krencker'in yaptığı incelemelerden sonra arkeolojik kazılar Dr. Hamit Z. Koşay tarafından yürütülmüştür.

Ankara Etnografya Müzesi

Ankara Etnografya Müzesi
Ankara Etnografya Müzesi
1930 yılından beri faaliyet gösteren Etnografya Müzesi'nde, Türk Sanatının Selçuklu Devrinden günümüze kadar devam eden örnekleri sergilenmektedir. 

Koleksiyonunda; Anadolu'nun çeşitli yörelerinden derlenmiş halk giysileri, süs eşyaları, ayakkabı, takunya örnekleri, Sivas yöresi kadın ve erkek çorapları, çeşitli keseler, oyalar, çevreler, uçkurlar, peşkirler, bohçalar, yatak örtüleri, gelin kıyafetleri, damat tıraş takımları, çeşitli yörelerden halı ve kilimler, Anadolu maden sanatını temsil eden çok çeşitli eserler, Osmanlı Devri yayları, okları, çakmaklı tabancalar, tüfekler kılıç ve yatağanlar, Türk çini porselenleri ve Kütahya porselenleri, tasavvuf ve tarikatla ilgili eşyalar, Türk yazı sanatının güzel örneklerinden levhalar bulunmaktadır. 

Ayrıca; Türk ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden, Selçuklu Sultanı III. Keyhüsrev'in tahtı (XIII. y.y.), Ahi Şerafettin Sandukası (XIV. y.y.), Nevşehir Ürgüp'ün Damsa Köyü Taşhur Paşa Camii mihrabı (XII. y.y.), Siirt Ulu Camii Minberi (XII. y.y.) Merzifon Çelebi Sultan Medresesi Kapısı (XV. y.y.) müzemizin önemli eserlerindendir. 

Müzede özellikle Anadolu etnografya ve folkloru, sanat tarihiyle ilgili eserleri içeren bir ihtisas kütüphanesi bulunmaktadır. 

Mustafa Kemal Atatürk'ün naaşı 1953'de Anıtkabir'e nakline değin burada kaldı. Bu kısım halen Atatürk'ün anısına hürmeten sembolik bir kabir şeklinde korunmaktadır.

Ankara Cumhuriyet Müzesi

Cumhuriyet Müzesi'nde ülkemizdeki ilk üç cumhurbaşkanı dönemini yansıtan olaylar, fotoğraflar, cumhurbaşkanlarının özel eşyaları ile o dönemde mecliste alınan kararlar ve kanunlar sergilenir.

1923'te mimar Vedat Tek tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası Mahfeli olarak tasarlanan ve inşa edilen bu bina I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının yetersiz kalması nedeniyle, II. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak 18 Ekim 1924'te yeniden düzenlendi. 

Yapı, Selçuklu ve Osmanlı bezeme motiflerinin yer aldığı ahşap tavan süslemesi, kemerler, saçaklar ve çinilerin yer aldığı bölümlerle bu dönemin mimari özelliklerini yansıtır. Bu meclis binası, önemli yasaların çıkarılması, uluslararası anlaşmaların imzalanması ve çok partili sisteme geçiş gibi Türkiye siyasi tarihinin önemli olaylarının yaşandığı yerdir. 

II. Türkiye Büyük Millet Meclisi binası işlevini 27 Mayıs 1960 tarihine kadar 36 yıllık bir dönem boyunca sürdürdü. 30 Ekim 1981 tarihinde Cumhuriyet Müzesi olarak ziyarete açıldı.

1923 yılında mimar Vedat Tek (1873-1942) tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası Mahfeli olarak tasarlanan ve inşa edilen bu bina işlevi değiştirilerek meclis olarak kullanılmıştır. Bodrum üzerine iki katlı olan bu yapının iç bölümleri, iki kat boyunca yükselen ortadaki meclis salonunun üç kenarına dizilmişlerdir. Girişten sonra enine uzanan, iki ucunda merdivenlerin yer aldığı geniş geçit, Selçuklu ve Osmanlı bezeme motiflerinin yer aldığı bir tavanla örtülmüştür. Benzer bir biçimde ele alınmış yerlerden birisi de büyük salondur. Yer yer localarla değerlendirilen bu salonun özellikle yıldız motiflerini içeren ahşap tavanı, sonradan düzenlenen taç kapı ve bazı noktalar dışında kemerler, saçaklar, yer yer çinilerin yer aldığı bölümler ile bu dönemin mimari özelliklerini yansıtmaktadır. I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının yetersiz olması ve gelişen Cumhuriyet Türkiye'si meclisinin ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeni ile bina bir takım değişiklikler geçirmiş, sonra da II. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak 18 Ekim 1924 tarihinde hizmete açılmıştır. 

Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Bugün kendine özgü koleksiyonlarıyla dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde, Anadolu Arkeolojisi, Paleolitik Çağdan başlayarak günümüze kadar Osmanlı devrinin bu tarihi mekanlarında kronolojik bir sırayla sergilenmektedir. 

Müzede bulunan koleksiyonlar; Paleolitik Çağ, Neolitik (Yeni / Cilalı Taş) Çağ, Kalkolitik (Bakır-Taş) Çağ, Eski Tunç Çağı, Asur Ticaret Kolonileri Çağı, Eski Hitit ve Hitit İmparatorluk Çağı, Frig Krallığı, Geç Hitit Krallığı, Urartu Krallığı, Lidya Dönemi, M.Ö 1200'lerden Günümüze Anadolu Uygarlıkları, Çağlar Boyu Ankara olarak sınıflandırılmıştır. 

Mustafa Kemal Atatürk merkezde bir Eti Müzesi kurma fikriyle bu müzenin kurulmasına öncülük etmiş ve Türkiye çapındaki Hitit eserlerinden Ankara'ya eser gönderilmesi bu müzenin koleksiyonunun oluşmasına katkı sağlamıştır. 

Tarihi yapıları, köklü geçmişi ile bugünlere gelen Anadolu Medeniyetleri Müzesi 19 Nisan 1997 tarihinde İsviçre'nin Lozan kentinde 68 Müze arasında birinci seçilerek "Avrupa'da Yılın Müzesi" unvanını elde etmiştir. 

Anadolu Medeniyetleri Müzesi; eski Mahmutpaşa Bedesteni ve Kurşunlu Han binalarında hizmet vermektedir. 1938 yılında başlayan restorasyon çalışmaları, 1968 yılında tamamlanmış ve müze faaliyete geçmiştir.

Müze hakkında daha detaylı bilgi için web sitesini ziyaret edebilirsiniz.


Amasya Saray Düzü Kışla Binası Milli Mücadele Müzesi ve Kongre Merkezi

Mustafa Kemal’in 1919 yılı Haziranı'nda Amasya’ya gelişinde üs olarak kullandığı ve Amasya Tamimi’nin kaleme alındığı yer olan Saraydüzü Kışla Binası bu tarihi önemi gözetilerek aslına uygun biçimde Yeşilırmak kıyısında yeniden inşa edilmiştir. 

Cumhuriyet Dönemine ait eserler ve bazı belgelerin sergilendiği bir müze olmasının yanı sıra çeşitli etkinliklerin düzenlendiği bir kültür merkezi olarak da kullanılmaktadır. Yıl boyunca ziyarete açık olan Saraydüzü Kışlası’nın Milli Mücadele Salonun da 12 Haziran 1912 günü Mustafa Kemal’in Amasya’ya gelişi ve Kulistepe Mevkinde Amasyalı heyetçe karşılanma anı 12 adet bal mumu heykeller canlandırılmıştır. 

Atatürk'ün duvarlarda bilgi panosu halinde, Mustafa Kemalpaşa'nın İstanbul'daki iken padişah tarafından resmi görevlendirilmelerine ait orinal belgelerinin kopya ve çevirileri, ayrıca Mustafa Kemal paşanın Amasya'da 12 gün boyunca kaldığı sürece gün gün gelişen olayların belgeleriyle birlikte anlatıldığı pano bilgi, belge ve görseller ile anlatımı yer almaktadır.

Amasya Kralkaya Mezarları ve Kızlar Sarayı Müzesi

Kralkaya Mezarları Örenyeri M.Ö. 301 yılında Amasya’yı başkent yapmış olan Pontus Krallığının kraliyet mezarlığıdır. Burada ilk beş kralın anıtsal kaya mezarları bulunmaktadır. Bu mezarlar, kaya yüzeyinin düzleştirilmesi ve sonrasında ana kayanın oyulması yoluyla düzenlenmişlerdir.

Amasya Harşena Kalesi

Amasya (Harşena-Harşene) kalesi, Amasya il merkezinin kuzeyini kaplayan Harşena Dağı üzerindedir. Harşena Kalesi adıyla da bilinir. Amasya Kalesi’nin üzerinde inşa edildiği kaya , denizden 700. Yeşilırmak’tan ise 300 m. yüksekte bulunmaktadır. Bazı tarihçilere göre kaleyi ilk defa Pontus Kralı Mithridates tarafından yaptırılmıştır. Bazılarına göre ise; Kumandan Karsan veya Harsana yaptırdığı için Harşana / Harşena ismini almış olabileceği söylenmektedir.

Amasya Müzesi

Amasya Müzesi 1928 yılında "Müze deposu" olarak kurulmuştur.

Daha Sonra yeni mekânlara ihtiyaç duyulması üzerine 1962 yılında Selçuklu dönemi eseri olan Gökmedrese Camiine nakledilmiştir.

1958 yılına kadar fahri memurlukla idare edilen müze aynı yılın haziran ayından itibaren Müze Müdürlüğüne dönüştürülmüştür.

1977 yılında bugünkü binasına taşınmış ve 1980 tarihinde ziyarete açılmıştır

Aksaray Saratlı Kırkgöz Yeraltı Şehri

Aksaray merkeze 25 km. uzaklıktadır.Kasaba yerleşim alanının güneyinde yer almaktadır. 2000 yılında temizlik kazısına başlanan ve 2002 yılında kapalı durumdaki bir mekanı daha açığa çıkarılan yeraltı şehri üç katlıdır. İçerisinde ahır, mutfak, su kuyuları, tandır, ocak, ambar damları gibi yaşamsal mekanlar olup bu mekanlar arasındaki bağlantılar dehlizlerle sağlanır.Plan özellikleri ve yapılış tekniğiyle yeraltı şehri Bizans dönemine tarihlenmektedir.

Aksaray Manastır Vadisi Örenyeri

Aksaray'ın doğusunda 50 km. mesafede, tabii güzellikler beldesi Güzelyurt İlçesi sınırları içinde yer alan 4-5 km uzunluğunda bir vadidir; döneminin özelliklerini en iyi yansıtan 28 adet kaya oyma kilisesi ve yeraltı şehirleri ile "Küçük Bir Ihlara " görünümündedir. 

Vadi boyunca yer alan Sivişli Kilise, Büyük Kilise Camii, Papaz Evi, Kalburlu Kilise, Kömürlü Kilise gibi çok sayıda kilise ve yeraltı şehri önemli kültür ve tabiat varlıklarımızdandır.

Aksaray Ihlara Vadisi Örenyeri

Aksaray ve Ihlara vadisi Hıristiyanlığın ilk yıllarında önemli birer din merkezi olarak karşımıza çıkar. Kayserili Basileus ve Nazianzos'lu Gregorius gibi mezhep kurucuları 4. yüzyılda burada yetiştiler. 

Gregorius, teslis inancına yeni bir açıklama getirerek Hz. İsa'nın tanrılığı tartışmasında İznik toplantısı görüşlerine kuvvet kazandıran fikirler ileri süren bir din adamıdır. Bu öncü kişilerin etkisiyle, Kapadokya sınırları içindeki birçok bölge gibi inzivaya uygun Belisırma, Ihlara, Gelveri benzeri yerler de manastır ruhuna uygun olarak kayalara oyulan kiliseler topluluğu halinde geldi. Ihlara Vadisi'ndeki kayalara oyulmuş freskli kiliseler, korunarak yeryüzünde eşine rastlanmayan bir tarih hazinesi olarak günümüze ulaştılar. 

Yörenin kendine has jeolojik özelliği sayesinde kayalar kazılarak meydana getirilen bu freskli kiliseler ve yaşam alanları 14 km. boyunca Ihlara'dan Selime'ye kadar devam eden Ihlara Vadisi içerisinde yer alırlar. Tarihi önemi yanı sıra doğal güzelliğiyle de görenleri etkileyen bu alan her yıl çok sayıda ziyaretçiyi ağırlar.

Aksaray Aziz Mercurius Yeraltı Şehri

Bölgenin en büyük yer altı şehirlerinden biri. Kilisesi, Hristiyanlığın yasak olduğu milattan sonra 250'li yıllarda Aziz Mercurius (Saint Mercurius) döneminde kullanılmıştır. 

 Aziz Mercurius Yeraltı Şehri, kilisesi, toplu mezarı ve sürgü taşlarıyla turistlerin ilgisini çekiyor. 

Yedi katlı yeraltı şehrinin ilk üç katı turizme açık. En önemli ise özelliği içindeki mezarlarla bir gizem taşıması. 

Yeraltı şehri içerisinde bulunan mekanların birbirine bağlantısı dışında kapatılmış veya duvar ile örülmüş gezilemeyen çok sayıda bölümünün var olabileceğini gösteren kısımlar oldukça dikkat çekici. Özellikle kilisenin tabanında kaya oyma toplu mezar bulunuyor. 

Yeraltı şehrinde iç kısımlarına dar ve engebeli koridorla ulaşılmakta. İç kısımlardaki odalar ve su ihtiyacını karşılamak için açılmış. 

Kayaya oyulmuş, görünen kısmı sekiz metre derinliğinde olan kuyu ise oldukça ilgin. En ilginci ise bu yaşam alanında tuvalet, banyo, kiler ve toplam 40 oda ve havalandırma sistemleri de mevcut.

Aksaray Müzesi

Aksaray Müzesi 1969 yılında Zinciriye Medresesi’nde müzecilik faaliyetlerine başlamıştır.2006 yılında tamamlanan sekizgen plan üzerine üç katlı olarak inşa edilen yeni binasına taşınmıştır.2013 yılında kronolojik sıralamaya göre düzenlenmiş yeni teşhiri ile hizmete açılmıştır. Akeramik Neolitik dönemden, MS.19. yy sonuna kadar olan dönemlere ait eserler altı teşhir salonu ve bahçede sergilenmektedir. Müzede 15.354 adet eser bulunmaktadır.

Ağrı İshak Paşa Sarayı

İshak Paşa Sarayı, saraydan öte bir külliyedir. İstanbul Topkapı Sarayı'ndan sonra son devirde yapılmış sarayların en ünlüsüdür. Doğubeyazıt İlçesi'nin 5 km doğusunda, bir dağın yamacındaki tepe üzerine kurulan saray, Osmanlı İmparatorluğu'nun Lale Devri’ndeki son büyük anıt yapısıdır. 18. yy. Osmanlı mimarisinin en belirgin ve seçkin örneklerinden olduğu kadar, sanat tarihi yönünden de değeri büyüktür. Sarayın Harem Dairesi Takkapı kitabesine göre yapılış tarihi Hicri 1199, Miladî 1784'tür. Saray Osmanlı, Fars ve Selçuklu uygarlığının mimari üslubunu bünyesinde toplayan bir özellik taşır. Cildıroğullarından II. İshak Paşa ile Çolak Abdi Paşa'ca 1685'te yaptırılan saraya, 1784'te son şekil verilmiştir. Yapı yaklaşık olarak 115x50 metre ölçülerinde bir alana kurulmuştur. Kesme taştan yapılan sarayın doğu cephesindeki portali kabartma ve süslemeleriyle Selçuklu sanatının özelliklerini yansıtır.

Afyonkarahisar Arkeoloji Müzesi

1928 yılından itibaren S.Hilmi GÖNÇER tarafından başlatılan müzecilik çalışmaları 1971 yılına kadar Taş Medresede 1971 yılından sonra da, halen kullanılmakta olan yeni müze binasında yapılmaktadır. İlk Tunç Çağından başlamak üzere 5000 yıllık il tarihine ait her türlü eser, 9 salonlu kapalı teşhir ile bahçedeki açık teşhirde sergilenmektedir.

Yenikale Örenyeri

Dört tarafı uçurum şeklinde olan uzunca bir tepenin üzerinde savunmaya elverişli bir yerde kurulmuş olup Memluk Sultanı Malik Al-Aşraf Halil bin Kalavun zamanında yapılmış ya da onarılmıştır.

Pirin Örenyeri

Adıyaman’a 5 km uzaklıkta Örenli mahallesi sınırları içerisindedir. Perre şehri, Kommagene ülkesinin 5 büyük şehrinden biridir. Günümüzde çok az bir kalıntı ulaşmıştır. Antikkentte sur duvarları, halen halk tarafından kullanılmakta olan çeşme ve 200’e yakın kaya mezarının bulunduğu Nekropol yer almaktadır.

Adıyaman Müzesi

1982 yılında modern binasına kavuşmuş ve bu tarihten sonra kendi binasında hizmet vermeye başlamıştır. Müze binası, konum olarak şehir merkezinin en güzel yerinde, geniş-bahçeli, bodrum kat üzerine yapılmış tek katlı bir binadır. Eserler iki büyük salon ve bu salonu birbirine bağlayan ara salon ile iç bahçede sergilenmektedir. Aşağı Fırat Bölgesinde yapılan ve yıllarca süren yerli ve yabancı kazılar sonucu teslim edilen, satın alma ve diğer yollardan müzeye gelen eserler ile müze, bölgenin en zengin müzesi haline gelmiştir. Müzede Paleolitik Döneme ait el baltaları, delici ve kesiciler; Kalkolitik Döneme ait pişmiş topraktan kaplar, Tunç Çağına ait süs eşyaları; Roma ve İslâm Dönemine ait seramik kaplar sergilenmektedir. Yine çeşitli dönemlere ait mühürler, kadın ve erkek takıları, insan ve hayvan figürleri, mozaikler, altın, gümüş ve bronz sikkeler; yöreye ait etnografik eserler sergilenmektedir.

Adana Şar Örenyeri

Tufanbeyli İlçesi'nin kuzey ucunda Kayseri İl hudutlarına birkaç km. uzaklıktaki örenyerinde Hitit, Roma ve Bizans dönemi eserleri yer almaktadır. Günümüze sağlam kalabilmiş eserlerin çoğu Roma dönemine ait olanlardır. "Kilikya Komanası" diye anılan bu yer Etilerin dini merkezlerinin ikincisi olup ilki "Pontus Komanası" idi. Hitit Kralları bizzat gelerek burada dini ayinlere katılırlardı. Bu dini merkezlerde baş rahibin emrinde kadın ve erkek altı bin kişi hizmet görürdü. Tapınağa vakfedilen zengin toprakların gelirini de başrahip alırdı. Büyük rahiple kral aynı soydandı ve başrahibin Kilikya ve Kappadokya komanalarındaki mevkii kraldan hemen sonra gelirdi. Şar'da ayakta kalabilen eserler çoğunlukla Roma eserleridir. Bunlar arasında "amfiteatr"; yani kademeli açık hava tiyatrosu bilhassa dikkati çeker. Yukarı mahallenin güneyinde, çayın sol kıyısındaki yamaçta yer alan bu tiyatro ne yazık ki bugün bir hayli harap durumdadır. Ayakta kalan bölüm, yüksek bir duvar ile merdiven şeklinde yükselen bazı sıralardır. Bu merdivenlerin altında hem destek vazifesi gören ve hem de vahşi hayvanların barınak yeri olarak kullanılan mahzenler vardır. Bunların bir kısmı halen toprak altındadır. Burada bir diğer önemli eser de Bizanslılardan kalma kilisedir. Kubbesi yıldırım düşmesiyle yıkılmış olan bu tapınak muntazam yontulmuş gayet iri taşlarla inşa edilmiştir. "Kilise Mahallesi" diye anılan yerdeki bu Hıristiyan tapınağının ayakta kalan tek bölümü apsis kısmına ait 5 metre yükseklikteki duvardır. Bu binaya ait yerdeki taş bloklar üzerinde çeşitli geometrik motifler ile biri üzerinde bir haç şekli görülür. Şar'ın maziden kalan en kıymetli ve nadide eseri "Alakapı" dır. Bulunduğu mevki bu ad ile anılır. Büyük mermer bloklarla meydana getirilen 6 metre boyunda ve 3 metre enindeki bu yüksek yapının, Ana Tanrıça Tapınağı'nın kapısı olduğunu söyleyebiliriz. Tapınak tamamen yıkılmış olmakla beraber, bu kapının yanı başında görülen üzerleri bitkisel motiflerle süslenmiş cephe ve yan duvar taşları binanın orijinal durumu ve ölçüleri hakkında bir fikir verebilmektedir. Romalılar zamanında Hieropolis adıyla anılan bu yerde başka bina kalıntıları, rölyefler ve kitabeler ile sütun, sütun başlığı, arşitrav ve kemer gibi çeşit çeşit mimari öğeler görülmektedir.

Adana Anavarza Örenyeri

Anavarza, Kadirli, Ceyhan ve Kozan ilçe sınırlarının kesiştiği yerde, Kozan sınırlan içerisinde, Kilikya bölgesinde bulunan antik kenttir. Kilikya ovasının önemli merkezlerinden olan Anavarza’nın antik kaynaklarda adı Anazarbos, Anazarba, Aynızarba veya Anazarbus olarak geçer. Adana’nın yaklaşık 70 km kuzeydoğusunda, Dilekkaya köyü sınırları içerisindedir.

Kentin Roma İmparatorluk Devri öncesi tarihi hakkında hemen hemen hiçbir bilgi yoktur. MÖ 19 yılında İmparator Augustus tarafından ziyaret edilen kent "Anazarbus Caesarea" diye anılmaya başlamıştır. Bugünkü kalıntılar Roma ve Bizans Dönemine işaret etmekle birlikte Adana Müzesi Başkanlığında kazı çalışmaları devam etmektedir.

Adana Misis Mozaik Müzesi

Misis Mozaik Müzesi, Adana'nın Yüreğir ilçesine bağlı Misis Beldesinde,1959 yılından beri faaliyette olan ve içinde Misis Antik Kentinden kalma, 4.yüzyıl sonlarına ait bir tapınağın zemin mozaiklerinin sergilendiği müzedir.Adana Arkeoloji Müzesi'ne bağlıdır. Adana'ya 26 kilometre uzaklıktadır.

Misis Antik kenti sınırları içerisinde yer alan bazilikaya ait zemin mozaikleri 1956 yılında Misis Höyüğünde kazı yapan Alman arkeoloji heyetinden Prof. Dr. H. Theodore Bossert ile Dr. Ludwig Budde tarafından ortaya çıkarılmıştır. Höyükten çıkarılan mozaikleri korumak amacıyla müze kurulmuştur.Bizans devrine ait mozaiklerde Nuh'un tufan esnasında gemisine aldığı hayvanlar betimlenmiştir. Mozaiğin tam ortasında bir masa veya sehpa şeklinde yapılmış bir kümes ve etrafında Nuh Peygamber'in tufanda gemisine aldığı 23 adet kuş ve kümes hayvanları, bu grubun etrafında ise vahşi ve evcil hayvanlar yer almaktadır.

Antalya Xanthos Örenyeri

Xanthos  (Ksanthos) Fethiye-Kaş karayolu üzerinde, Fethiye’ye 46 km. uzaklıktaki Kınık Beldesinde yer alan şehir, Xanthos Nehri (bugün ...